SEVGİ VE DOSTLUĞU BİLDİRMEK

 

Sevgi ve muhabbet üzerine kurulu ilişkiler daha sağlam, daha istikrarlı ve daha süreklidirler.

Aşk ve muhabbetin güçlü kaldıracı da, sosyal alanlardan ve insanî ilişkilerden bir çoğunda, diğer sebeplerden daha çok etkilidir. Bu yüzden, dostluğu takviye eden sebeplerin köklerini bulmak, sıcak bağları gevşeten sebeplerin köklerini tespit etmek ve muhabbeti oluşturan sebeplerden istifade etmek, toplumsal meselelerin iyileşmesinde önemlidir.

Eğer akıl ve düşünce, hayatta yol gösteren bir me­şale rolündeyse -ki aydınlık bahşedecek yol gösterir- kalbi aşk ve muhabbet de, öne götüren, hareketli bir motor güç rolündedir ve ileriye götürücüdür. Kalbin dili aklın dilinden daha güçlüdür ve kimi zaman da muhabbet ve aşk ferman verir, akıl geride kalır ve ona itaat eder.

Muhabbetin Olumlu ve Olumsuz Etkileri

İnsani ilişkilerde sevgi ve aşkın, hem olumlu et­kileri vardır, hem de -hesapsız, ölçüsüz ve kontrol dışı olursa- olumsuz sonuçları vardır.

Nasıl ki, sevmek ve aşık olmak, seven insanda çaba, ümit ve sıcakkanlılık oluşturuyor, onu sevdi­ğiyle yek renk ve yek vücut haline getiriyor, maşuka itaat etmeye sevk ediyor ve aşıkı maşuk yolunda fe­dakarlık yapmaya, kendinden geçmeye ve onda eri­meye sevk ediyorsa; aynı şekilde bazen de hakikat­lerin üzerini örter, kusurları  gizler, zayıf noktaları kuvvet noktaları olarak değiştirir ve çirkini güzel  gösterir. İşte  bu sevgi de aşırılığın yansımala­rıdır. Hz. Peygamber (s.a.a)’in tabiriyle:

“Bir şeyin sevgisi, insanı kör ve sağır eder.”[1]

Ve Hz. Ali (a.s)’ın tabiriyle:

“Kim bir şeye aşık olursa, bu sevgi, onun gözünü köreltir, kalbini hasta eder; artık sağlıksız bir gözle bakar, iyi duymayan bir kulakla işitir. İstek ve emelleri aklını çelmiş ve dünya kalbini öldürmüş.”[2]

Muhabbet; kimi zaman, insanın başkaları hakkın­daki hüküm vermesinde de etkili olabiliyor ve bu muhabbet, insanı, haksız hüküm vermeye  sevk edebili­yor. Sevgi, eleştiri ve uyarıları kabul etmeme üze­rinde de etkili olabilir. Eğer siz birini seviyor­sanız, genellikle onun hakkında eleştiri yapmaya ve kusurlarını bulmaya hazır olmazsınız.

Muhabbet bazen, sevgilileri mağrur yapar. Bazılarının sevilme kapasiteleri yoktur. Çünkü peşi sıra gururlanırlar. Bazı çocuklar da eğer fazla sevil­seler şımarık, aşırı ilgi istekli, yaramaz ve kendini beğenmiş menfi duruma düşerler. Her halükarda, gözlerden ırak olmaması gereken bu neticeler, mu­habbetin iyi ve kötü sonuçlarıdır.

Sevgiyi Bildirmek

Sosyal ilişkiler alanıyla daha çok ilgili olan, mu­habbet ve sevgiyi başkalarına ibraz etmektir. Eğer bi­rini seviyorsanız, gerek mümin dost ve kardeşlerden olsun, gerekse de çocuklarınız ve eşinize karşı ve… bu muhabbeti dile getiriniz ve açığa çıkarınız ki ara­nızdaki sevgi çoğalsın ve dostluklar süreklilik ve is­tikrar kazansın.

İnsan doğal olarak, başkaları tarafından beğenilip sevilmek ister. O sevenler, kendi sevgilerini açığa vursalar, sevilen de sevenleri sevmeye başlar ve iki yönlü olan bu muhabbet, yaşantıları daha çok mutlu ve samimi hale getirir.

Allah’ın bizi sevdiğini bilirsek, biz de Allah’ı daha çok seveceğiz.

Allah Resulü (s.a.a)’in ve Ehl-i Beyt (a.s)’ın biz Şiileri sevdiklerini, defalarca bu sevgilerini göstermiş ve açıklamış olduklarını bilsek ve anlasak, Ehl-i Beyt’in sevgisi kalbimize daha çok yerle­şecektir.

Nitekim Allah (c.c) Kur’ân-ı Kerim’de defalarca kendi muhabbetini açığa vurmuş ve bunlardan sadece bir ayet olan: “Şüphesiz Allah o kimseleri sever ki…” ayetinde; temizlenenleri, tövbe edenleri, te­mizlik arayanları, iyilik edenleri, takva sahiplerini, tevekkül edenleri, çokça sabredenleri, eşitlik ve ada­let taraftarlarını sevdiğini buyurmaktadır.

Yine başka bir ayette, hem Allah’ın onları sevdiği, hem de onla­rın Allah’ı sevdikleri[3] kimi insanları hatırlatmaktadır. Bu nükteye dikkat, Allah’ın sevgisini kalplerde alevlendirir. Masum imamlar, kendi muhabbetlerini taraftarlarına ibraz ettikleri vakit, bu aşkı izharı, karşı tarafta aşk meydana getirirdi.

Hz. Ali (a.s)’dan; “Ya Ali! Nasılsınız?” diye sorduklarında şöyle buyurdular: “Dostlarımın dostu, düşmanla­rımın ise düşmanıyım.”[4]

Acaba, muttakilerin Mevlası Ali (a.s)’ın kendi dostlarını sevdiğini bilirsek, O’nun aşk cevherini kalbimize yerleştirmek için müthiş bir çaba ve gayret göstermez miyiz?

Dostluk ilişkilerini daha çok güçlendiren, sevgiyi açıklamaktır. Siz birine sevgi ve muhabbet besliyor olabilirsiniz, ancak; tembellik, halsizlik, utangaçlık, haya veya başka bir sebepten dolayı asla bunu dile getirmiyorsunuz ve onu sevdiğinizi söylemiyorsunuz. O, nerden sizin onu sevdiğinizi anlayacak ve sizi sevecektir? Onun sevgisini kazanmanın anahtarı, ona olan muhabbetinizi açıklamanızdır. Bu nükte ahlâkın pratik düsturlarında gelmiştir ve hatta bu nükte için müstakil bir bab açılmıştır.[5]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Eğer birini seviyorsanız, ona bildiriniz.”[6]

Rivayetlerde geçtiğine göre; İmam Bakır ve İmam Cafer Sadık (a.s), mescitte yaranlarıyla oturmuş oldukları bir esnada bir adam oradan geçti. İmam Bakır (a.s)’ın arkadaşlarından biri; “Allah’a yemin ederim ki, ben bu şahsı seviyorum” dedi. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdular:

“Öyleyse ona bildir. Çünkü, bu bildirme, hem sevgi ve dostluğu devamlı kılar, hem de ülfet ve yakınlık için iyidir.”[7]

Allah Peygamberinin de şöyle buyurduğu nakle­dilmiştir:

“Sizden her kim, dost veya müslüman karde­şini severse, bunu ona bildirsin.”[8]

Bu içerikte başka bir hadis daha nakledilmiş ve o hadiste şu söz de izafe edilmiştir:

“... Sevgiyi bildirmek, fertlerin arasını bulmak için daha uygun ve daha faydalı­dır.”[9]

Sevgiyi Bildirmenin Ailedeki Rolü

Üzerinde durmak istediğimiz bu nükte, toplumsal alanın ve müslüman bir insanın yekdiğeriyle olan irtibatları dışında, aile içinde ve aile fertleri arasında da ortaya çıkmaktadır. Yaşam mut­luluğu; aşkın hakimiyeti, muhit ve sosyal ilişkilere olan aşk iledir. Eğer dostluk ve muhabbet olmazsa, hayat yakıcı bir cehennem, soğuk ve ruhsuz  bir muhit olur.

Bazen sadece “seni seviyorum” kelimesini söy­lemek, muhabbeti artırır, yaşantılara ruh ve neşe ka­tar. Aşk ve sevginin aile muhitinde -iki eş arasında ya da babayla anne arasında çocuklarına karşı- ibraz edilmesi, evi cennete çevirir.

Anne ve babanın çocuklarını yeterince sevme­meleri ve onlara gereken muhabbeti göstermemeleri, nice yakıcı cehennemler meydana getiriyor. Çocukların; “Azizim, canım, seni seviyorum...” kelimesini duymaya olan hasretleri, yıllarca onların gö­nüllerinde kalır ve sevgi azlığı sıkıntı­sına uğrarlar.

Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Bir adamın kendi eşine; seni seviyorum demesi, sonsuza kadar onun kalbinden gitmez.”[10]

Ne hayret vericidir ki, kısa ve sade bir cümle, ama bir dünya kadar etkili ve aşk oluşturucu! Aynı şekilde eşine, çocuklarına, dostlarına ve kendi akra­balarına, böyle muhabbet üretici bir kelimeyi söyle­mekten üşenen ve onun, akıbeti, iyi neticeleri ve ya­pıcı tesirinden gafil olan kimseler ne kadar da cimri­dirler ?!

Dostluğu ve muhabbeti açıklamak, sadece söz ve kelimeyle değil. Bazen saygı göstermek, öpmek, ok­şamak, armağan ve hediye almak ve bunun gibi dav­ranışlar aşkın  ve dostluğun nişaneleri olabilmekte­dirler.

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Çocukları seviniz, onlara merhamet ve şefkat gösteriniz.”[11]

Çocuklara lütufta bulunmak ve onlara şefkatli davranmak, onları sevmenin nişanesidir. Birçok rivayette çocukları öpmek tavsiye edilmiştir ve her bir öpme karşılığında cennetten bir kapı açıldığı zikre­dilmiştir.[12]

Rivayetlerde geçtiğine göre; bir gün Allah Resulü (s.a.a) iki oğlu olan İmam Hasan’la İmam Hüseyin (a.s)’ı öptü. Hazretin yanın­da bulunan Akra’ b. Habis adlı birisi; “Benim on tane çocuğum var, şimdiye kadar hiçbirini öpmemişim!” dedi. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Ben sana ne yapayım? Zira Allah, rahmet ve şefkati senin kalbinden çıkarmıştır.”[13]

Birçok rivayette de öpmede adalete riayet etmek, öpme ve sevgi göstermede ayrıcalık yapmaktan kaçınmak tekit edilmiştir.

Acaba ana-babasından sevgi görmeyen, sıcak ve aşk oluşturucu kelimeler duymayan bir çocuk; dostu olmayan, evde yeri olmayan ve hesap edilmeyen biri olduğu neticesine varmaz mı? Acaba bu düşünce, onun için -gerek erkek, gerek kız olsun- sonradan problem oluşturmaz mı? Evden kaçan çocuklar, düşmanların sıcak ve cazip davra­nışlarına aşık olan ve sonunda sapıklığa duçar olan genç kız ve erkekler, aile içerisinde sevgi ve muhabbetten yoksun olanlar değiller mi?

Eğer ev muhitindeki çocuklar, sevgi ve muhabbet açısından doyurulsalar, artık bunlar, muhabbet ağlarıyla genç ve çocukları avlayıp ağa düşüren sahtekarların peşlerine takılmazlar.

Bazı suçluların, günahkarın, evden kaçan ya da intihar girişiminde bulunanların dosyaları incelendiğinde, onların evde ve ana-babaları tarafından yeterince sevilmedikleri görülmektedir.

Hilekar ve namus kurtlarının tuzağına düşen, namusları lekelenen ve bundan ötürü de intihar girişiminde bulunan bir kızın kendi annesi hakkında yazdığı mektupta şunlar geçmektedir:

“O benim annemdi, benim terbiyem için çok ça­lıştı, ben onun tek çocuğuydum, ama benimle asla dost olmak istemedi… Bir gün geldi ki, diğer bir şey­tan ortaya çıktı. Ben sevgiye susadığımdan, onun sevgi dolu elini şiddetle sıktım ve yüzüne kucak açtım. Sevgi görmüş kızların asla bu hatalara duçar olmayacaklarına inanıyorum. Kendi evinde, âb-ı hayat kaynağı bulunan biri, serap peşice gitmez…”[14]

Sonuç olarak sosyal hayat, kendi mutluluk ve ne­şesini, muhabbet ve dostluğa borçludur. Birini sevdi­ğimiz vakit, ister ana-babamız olsun, ister erkek kardeş ve kız kardeşlerimiz olsun, ister çocuklarımız, ister öğretmenlerimiz, ister öğrencilerimiz, ister sahip oldukları fa­zilet ve güzel amellerinden dolayı sevdiği­miz ve gönül evimizde yer edinen  kimseler olsun, bu sevgiyi, muhabbeti ve aşkı dile getirelim ve bu sev­giyi kalbimizde hapsetmeyelim.

Dostluğu ve duyulan alakayı izhar etmek, bizim de başkaları tarafından sevilmemize sebep olmaktadır.

Başkalarıyla sevgi oluşturucu sıcak irtibatlar ku­rabilmek değerli bir hünerdir. Bu içtimaî edebi kazanmak ve uygulamak için çalışıp çabalamak gerekir.



[1] Bihar, c. 74, s. 165

[2] Nehc’ül-Belağa, Suphi Salih, hutbe: 109

[3] Maide / 54

[4] Sefinet’ul-Bihar, c. 2, s. 17, Usve baskısı

[5] Bihar, bab-i İstihbab, c. 71, s. 181

[6] a. g. e, 181

[7] a. g. e

[8] a. g. e, 182

[9] a. g. e

[10] Vesail’uş-Şia, c. 20, s. 24

[11] a. g. e, c. 21, s. 483

[12] Mizan’ul-Hikme, c. 10, s. 699

[13] a. g. e, 100

[14] Terbiyet-i Kudek Der Cihan-i İmruz, Ahmet Behişti, s. 136

index