next page

back page

 

buyurdu ki: allah onun üçyüzonüç kişi olan ashabını onun etrafında toplayacak. allah onları önceden haber vermeden toplayacaktır. tıpkı dağınık sonbahar bulutlarının biraraya toplanmaları gibi. İşte ey cabir bu, allah’ın kitabında buyurduğu şu ayettir: “nerede olursanız olun allah hepinizi birlikte toplar. Şüphesiz allah herşeye kadirdir.” onlar mehdi’ye kabe ile makam arasında biat edecekler. yanında bulunan resulullah’tan ulaşan ahiti evlatlar babalarından miras almışlardır. ve ey cabir! kaim, hüseyn’in evlatlarından olan birisidir. allah onun durumunu bir gecede ıslah edecektir. halka (kabullenmesi) zor gelen şudur ki ey cabir o resulullah’ın oğludur ve birbiri ardınca gelen alimlerin varisi olmasıdır. tüm bunlar(ı kabullenmek) zor olsa dahi, gökten gelen ses(i kabullenmek) onlara zor gelmeyecektir. o zamanda onun adı, babasının ve annesinin adı nida olunacaktır.”

ebu basir şöyle der: İmam caferi sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “kaim, aşura günü kıyam edecek.”

! ! ! ! !

bu rivayetlerde imamlarımız tarafından anlatılan belirtilerin çokluğu, bağlantıları, mütevatir olmaları ve birbirleriyle asla çelişmemelerinden de anlaşıldığı üzere hz. mehdi’nin zuhuru bu belirtilerin gerçekleşmesinden sonra vuku bulacaktır. her zaman doğru söyleyen imamlarımız bu belirtilerin mutlaka vuku bulacağını bildirmişlerdir. hatta onlara “kaim aleyhisselam’ın zuhurunun süfyani’den önce vuku bulmasını ümid ederiz” denildiğinde şöyle buyurdular: “evet, vallahi süfyani olayı mutlaka vuku bulacak kesin bir olaydır.”

ayrıca imamlarımız en büyük delil ve bürhan olan her belirtinin ardından hakkın zuhurunun vuku bulacağını bildirdikleri gibi vakit tayin edenleri yalanlayıp şöyle buyurmuşlardır: “her kim bizim zuhur hakkında vakit tayin ettiğimizi rivayet ederse onu yalanlayın. her kim olursa olsun. Şüphesiz biz vakit tayin etmeyiz. bu delille göre her kim bu belirtilerden önce mehdi aleyhisselam’ın makam ve derecesini iddia eder veya bazıları onun hakkında iddiada bulunursa, bu iddiaları kesinlikle batıldır. özellikle de eğer o şahısın durumları ve vasıfları buna şahit olursa. bizleri din aracılığı ile dünyayı ve dünyavi şehvetleri isteyenlerden karar kılmamasını ve böylece zayıf insanları kandırmamayı allah’tan niyaz ederiz. bizlere lütfederek üzerinde bulunduğumuz hidayet nurunu hakkın cemalini ve bahâsını minneti ve kerameti ile bizlerden almasın.

15. bölüm


“Hakkın sahİbİnİn-aleyhİsselam-zuhurundan önce gerçekleşecek olan zor durumlar hakkındakİ rİvayetler.”


 

1- beşir bin ebu erakei nebbal şöyle der: medine’ye gittiğimde İmam muhammed bakır aleyhisselam’a uğradım. merkebinin evinin kapısında eyerli olarak hazır durduğunu gördüm. ben onun evinin karşısında oturdum ve onu bekledim. o evinden dışarı çıkınca ona selam verdim. o merkebe binmekten vazgeçip bana doğru yöneldi ve şöyle buyurdu: sen nereden geldin? Şöyle arzettim: irak’tan. buyurdu ki: hangi şehirden? küfe’den, dedim. Şöyle buyurdu: yolda kimlerle birlikte geldin? arzettim ki: mühdise’lerle. Şöyle sordu: mühdise kimlerdir? dedim ki: mürcie’ler.(195) Şöyle buyurdu: yazıklar olsun ki mürcie’lere. yarın kaim’imiz kıyam ettiğinde bunlar kime sığınacaklar? Şöyle arzettim: onlar diyorlar ki: eğer böyle olursa siz ve biz adalet divanında eşit olacağız. buyurdu ki: her kim tevbe ederse allah o’nun tevbesini kabul eder ve her kim içinde nifak gizliyorsa, allah ondan baskaşını rahmetinden uzaklaştırmaz ve her kim birşey izhar ederse allah onun kanını döker. sonra şöyle buyurdu: -canım elinde olana andolsun ki- onları tıpkı kasap koyunu keser gibi kesecektir-ve eliyle boğazını gösterdi- Şöyle arzettim: onlar diyorlar ki; eğer öyle olursa işler düzelecek ve bir avuç kan dahi dökülmeyecek. Şöyle buyurdu: asla! canım elinde olana andolsun ki biz ve siz pıhtılaşmış kan ve ter sileceğiz.(196) ve eliyle alnını gösterdi.

2- beşir bin nebbal şöyle der: medine’ye gittiğimde…

aynı olayı anlatır yalnız sonunda şöyle der:- medine’ye gittiğimde İmam muhammed bakır aleyhisselam’a şöyle arzettim: onlar şöyle diyorlar: mehdi kıyam ettiğinde işler kendiliğinden düzelecek ve bir avuç dahi kan dökülmeyecek. Şöyle buyurdu: asla! canım elinde olana andolsun ki eğer işler kendiliğinden düzelseydi ön dışleri kırılan ve mübarek yüzü yaralanan resulullah içinde kendiliğinden düzelirdi. asla! canım elinde olana andolsun ki biz ve siz ter ve pıhtılaşmış kan sileceğiz. sonra da eliyle alnını sildi.”

3- mufazzal bin ömer şöyle der: İmam caferi sadık aleyhisselam’ın yanında kaim aleyhisselam’ı anlatıklarında şöyle dedim: onun işlerinin kolaylıkla gerçekleşeceğini ümid ederim. ama o şöyle buyurdu: “bu kıyam öyle zorluklarla gerçekleşecek ki ter ve pıhtılaşmış kan sileceksiniz.”

4- yunus bin kibat şöyle der: İmam caferi sadık aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “doğrusu hakk ehli hep zorluklar ve sıkıntılarla yaşamıştır. ama bu yakın bir zamana kadar sürecek ve uzun bir afiyet (ve rahatlık başlayacak.)”.

5- muammer bin hallad der ki: İmam rıza aleyhisselam’ın yanında kaim aleyhisselam’dan bahsettiklerinde şöyle buyurdu: “siz bugün o günlerden daha rahatsınız!” dediler ki: nasıl? Şöyle buyurdu: “kaim’imiz aleyhisselam zuhur ettiğinde sadece ter ve pıhtılaşmış kan ile atın üzerinde uyku olacak. kaim’in elbisesi hep serttir ve yemeği hep lezzetsizdir.”

6- ahmet bin muhammed bin İsa’nın bazı ricalden naklettiğine göre İmam caferi sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “nuh aleyhisselam rabb’inden kavmine azap göndermesini istediğinde allah ona: bir hurma çekirdeğini ekip de o çekirdek ağaç olduğunda ve meyve verdiğinde ve nuh’da o meyveden yediğinde kavmine azap edeceğini buyurdu. nuh da hurma çekirdeğini ekerek olayı ashabına bildirdi. ağaç yetişip meyve verdikten sonra nuh hurmaları topladı ve hurmadan yiyerek ashabına da verdi. ashabı şöyle dediler. ey allah’ın peygamberi! hani bize verdiğin söz? nuh da rabb’ine dua ederek kendisine verdiği vaadi istedi. allah da ikinci kez hurma çekindeğini ekmesini ve onun ağaç olup yetiştiğinde kavime azap göndereceğini buyurdu.

nuh aleyhisselam da bunu ashabına bildirdi. bunu duyan ashap üç fırkaya ayrıldılar: bir fırka mürted olup dinden çıktı. bir grubu münafık oldular. üçüncü grup ise nuh aleyhisselam’a sadık kaldılar. nuh da ikinci kez hurma çekirdeğini ekti. ağaç büyüyüp meyve verince nuh hurmadan yedi ve ashabına da verdi. dediler ki: ey allah’ın peygamberi! hani bize verdiğin söz? nuh da rabbine dua edince üçüncü kez hurma çekirdeğini ekmesini, onun yetişmesi ve meyve vermesi ile birlikte kavmini helak edeceğini bildirdi. nuh durumu ashabına bildirdiğinde tekrar üç fırkaya ayrıldılar. bir fırka mürted oldu, bir fırka münafık oldu, bir fırka ise ona sadık kaldılar. öyle ki nuh olayı on kez tekrarladı. ve onunla birlikte kalan ashabına aynı olayı tekrarladığında onlar her defada üç fırkaya ayrıldılar. onuncu defada onun özel mümin sahabileri gelerek şöyle dediler. “ey allah’ın peygamberi! bize verdiğin sözü tutsanda tutmasan da sen doğru söylüyorsun ve sen mürsel bir peygambersin. bize defalarca aynı şeyi tekrarlasan da senden şüphelenmeyiz” İmam şöyle buyurdu: İşte onların bu sözünden sonra allah nuh’un vaadinden dolayı kavime azap etti. ve o mümin ashabını gemiye bindirdi. allah teala onları ve nuh’u kurtardı. bu, onların ayıklanıp temizlenmelerinden ve şüphelerinin gitmesinden sonra gerçekleşti.”

7- mufazzal bin ömer şöyle der: İmam caferi sadık aleyhisselam ile birlikte tavaf ederken bana bakarak şöyle buyurdu: “ey mufazzal! seni üzgün ve çehreni sararmış görüyorum? ne oldu?” Şöyle arzettim: canım sana feda olsun. abbasoğullarını düşünüyorum. güç, kudret ve saltanat onların elinde. eğer bunlar sizde olsaydı, biz de sizinle birlikte orada olurduk. Şöyle buyurdu: ey mufazzal! eğer böyle olmasaydı geceler hep siyasetle gündüzler ise halkla uğraşmakla geçerdi ve tıpkı emirülmüminin aleyhisselam gibi tatsız yemekler yer ve sert elbiseler giyerdik. aksi takdirde azaba uğrardık. böylece bu işler bizden alındı, biz de rahatça yiyip içiyoruz. böyle bir sitemi allah’ın nasıl da nimete çevirdiğini görmüyor musun?”

amr bin Şimr şöyle der: İmam caferi sadık aleyhisselam’ın evinde idim ve halk onun evini doldurmuştu. sonra ona sorular sormağa başladılar. ona sordukları her soruya cevap veriyordu. oturduğum yerde ağlamaya başladım. İmam da şöyle buyurdu: “neden ağluyorsan ey amr?” Şöyle arzettim: “neden ağlamayayım ki. senin gibi birisi bu ümmette olmadığı halde kapılar sana kapalı ve örtüler etrafını kapladı? Şöyle buyurdu: “ağlama ey amr! İyi yemekler yiyoruz ve rahat elbiseler giyiyoruz. .eğer senin istediğin olsaydı tıpkı emirülmüminin ali bin ebi talib aleyhisselam gibi tatsız yemekler yer ve sert elbiseler giyerdik aksi halde ateşten zincirlerle birlikte olurduk.”

16. bölüm


Sahİb-ul emr aleyhİsselam’in zuhur vaktİnİ belİrtenlerİn yalancı olduğu ve ismİnİn açikça söylenmesİnİn yasak olduğuna daİr rİvayetler


 

1- ebu basir şöyle der: İmam caferi sadık aleyhisselam’a şöyle arzettim: bu beklemenin biteceği ve bedenlerimizin rahatlayacağı bir vakit yok mu? Şöyle buyurdu: “vakit vardı ama siz ifşa ettiniz allah da onu erteledi.”

2- ebu halidi kabuli şöyle der: İmam zeynelabidin aleyhisselam’ın şehadetinden sonra İmam muhammed bakır aleyhisselam’ın huzuruna çıkarak şöyle arzettim: sana feda olayım! benim babana olan yakınlığımı ve başkalarından uzaklaştığımı biliyorsun. Şöyle buyurdu: “doğru söylüyorsun ey ebu halid! peki ne istiyorsun? Şöyle arzettim. sana feda. baban bana sahib-ul emr’in vasıflarından bahsetti. eğer onu yolda görsem ayaklarına kapanacağım. Şöyle buyurdu: peki ne istiyorsun ey ebu halid! Şöyle arzettim: bana onun adını söyle de onu adı ile tanıyayım. buyurdu ki: allah’a andolsun ki beni rahatsız edecek birşeyi benden istedin ey ebu halid! bana öyle birşey sordun ki (bunu daha önce kimseye söylemedim). eğer bunu önceden birine söylemiş olsaydım sana da söylerdim. bana öyle birşey sordun ki eğer diğer haşimiler onu tanısaydı, onu lime lime doğramak isterlerdi.”

3- muhammed bin müslim şöyle der: İmam caferi sadık aleyhisselam bana şöyle buyurdu: “ey muhammed! “birisi bizden taraf sana zuhur vaktini bildirirse onu yalanlamaktan çekinme! Şüphesiz biz hiçkimseye (hz. mehdi’nin zuhur) vaktini söylemedik.”

4- abdullah bin sinan der ki: İmam caferi sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “yüce allah vakit tayin edenlerin vaktini boşa çıkarmayı ahdetmiştir.”

5- ebu bekri hazrami şöyle der: İmam caferi sadık aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “biz mehdi’nin zuhur vaktini bildirmeyiz.”

6- ebu basir der ki: İmam caferi sadık aleyhisselam’a şöyle arzettim: sana feda olayım! kaim aleyhisselam ne zaman zuhur edecek? Şöyle buyurdu: “ey ebu basır! biz ehli beyt vakit belirtmeyiz. resulullah buyurdu ki: “vakit tayin edenler yalancıdır.” ey ebu basir! zuhurdan önce beş alamet vardır. birincisi ramazan ayındaki nidadır, sonra süfyani’nin çıkışı, horasani’nin çıkışı, nefsi zekiyye’nin öldürülmesi ve beyda çölünün çökmesi.”

7- muhammed bin nişr şöyle der: muhammed bin hanefiyye (ra)nin şöyle dediğini duydum: bizim bayraklarımızdan önce cafer bin ebi zalib oğulları ile merdas (abbas) oğullarının bayrakları gelecek. caferoğullarının bayrakları muhtevasız ve hedefsizdir. İbni bişr şöyle der: ben bunu duyunca sinirlenerek şöyle dedim: sana feda olayım. sizin bayraklarınızdan önce bayraklar mı gelecek? dedi ki: evet vallahi onların öyle bir hükümeti olacak ki onlar saltanatlarında hiçbir hayırı tanımayacaklardır. onların saltanatı şiddetlidir ve asla onda kolaylık yoktur. (İslama) uzakları kendilerine yaklaştıracak, yakın olanları ise uzaklaştıracaklar. onlar allah’ın hikmeti ve cezasından amanda olduklarını hissettikleri zaman onların içine öyle bir çığlık düşecek ki hiçbir çoban onları biraraya toplayamayacak. çağırdıkları kimseler onları duymayacaklar ve hiçbir topluluk onların çevresinde toplanmayacak. allah onlarla ilgili benzetmeyi kendi kitabında şöyle buyurmaktadır: “yeryüzü ziynetlerini alıp da süslenince onlar kendilerinin kudret sahibi olduğunu zannederler. İşte o zaman gece veya gündüz vakti emrimiz onlara gelir.”(197)

sonra muhammed bin hanefiyye allah’a and içerek bu ayetin onlara hakkında nazil olduğunu söyledi. Şöyle arzettim: sana feda olayım! onlar hakkında yüce bir olaydan bahsettin. peki onlar ne zaman helak olacaklar? Şöyle dedi: yazıklar olsun sana ey muhammed! allah’ın ilmi her zaman vakit tayin edenlerin vakti ile çelişmiştir. musa aleyhisselam kavmine otuz gün söz verdiği halde allah azze ve celle’nin ilminde olan on günlük fazlalığı musa’ya bildirmedi. kavmi ise kafir oldu ve ondan sonra buzağıya tapmaya başladı. yunus (aleyhisselam) kavmine azap vaadetti ama allah’ın ilminde onları affetmek yazılıydı. ve kavminin ve onun durumunun ne olduğunu biliyorsun. ama eğer tekrar fakirliğin başladığını, adamın birinin geceyi aç geçirdim dediğini, adam sana bir gün iyi başka bir gün kötü davranırsa-dedim ki ben bu fakirliği çok iyi biliyorum, başka bir alamet var mı? Şöyle dedi: o adam sana kötü davranır, ama sen ona borç verdiğinde sana karşı güleryüzlü olursa, işte gökten ses gelme zamanı artık yaklaştı demektir.”

8- İshak bin ammari seyrefi şöyle der: İmam caferi sadık aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “kıyam için vakit tayin olunmuştu ve bu vakit yüzkırk yılında idi. ama siz onu açıklayıp ifşa ettiğiniz için allah -azze ve celle-onu erteledi.”

 

 

 

(195)- peygamberimizden sonra kendi başlarına bir reis seçip, onun masum olmadığını itiraf etmelerine rağmen bütün sözlerini kabullenen fırka. bunlar imamı allah’ın değil de, halkın seçmesi ile gerçekleştiğine inanırlar. bazen kaderiyye ve haruriyye fırkalarına da mürcie denir.

(196)- yani bizler öyle zor olayla karşılaşacağız ki terleyeceğiz ve bedenimizde kanlı yaralar çıkacak. (ç.)

(197)- mübarek “yunus” suresi, 24. ayeti şerife.

 

next page

back page